F. Braudel Akdeniz: Adriyatik,
Sicilya
Adriyatik tanıtmadan önce değinilmesi gereken başlıca şey onun önemi
olacaktır. Adriyatik uzun yıllar tarih sahnesinde önemli bir faktör olarak yer
almıştır. O, İtalyanlar için kader, Türkler ve Almanlar için girilmesi ve
fethedilmesi gereken yer olarak anılmıştır. Akdeniz’in en karmaşık coğrafyasına
sahiptir. Braudel’in değinmek istediği başlıca hususlardan biri savaşlar değil,
bu bölgelerin insanlarının hayatlarını nasıl devam ettirdikleri ve bu devam
ettirişe etkisi olan faktörlerin neler olduğudur.
Adriyatik
Akdeniz ‘de ki alışılmışa gelen geniş deniz değil de aksine uzun bir deniz olan Adriyatik adeta yapay bir izlenim vermektedir ki bu, Adriyatik’in haritadaki görüntüsüne bakarak çıkarılabilir. Kuzeyinde ise uğruna çok mücadeleler verilen, Trieste körfezi bulunmaktadır. Braudel körfezin öneminin sadece stratejik değil aynı zaman kültürel açıdan da önemli olduğunu söyler. Trieste körfezi uzun yıllar Avusturyalı Arşidüklerle İtalyanların mücadele alanı olmuş bir ticaret körfeziydi. Doğusunda karstik bir yayla olan Dinar Alpleri bulunuyordu. Adriyatik’in aşağı yani burun kısmında ise Linguettta (Arnavutluk) burnu yer almakta. Karşısında Otranto olan bu giriş, Otranto kanalı olarak bilinmekteydi. Otranto kanalı genel olarak dardır, (72 km ) ki bu bilgiye ticari haritalarda ulaşılabilir. Braudel burada ayrıca ticaretin işleyişinin burayı canlı tuttuğunu söylüyor ve bununda cazibe merkezi olmasında etkisinin olduğunu. Braudel ticari bir örnek vererek Kefalonya gibi yunan adalarından getirilen eşya ve gıda, istenen rüzgârlar olursa ticari bir geminin bu kanalı bir günde geçebileceği varsayılabilir. Bu bilgiyi Braudel denizci belgelerinden (harita) çıkarırken aynı zamanda coğrafi ikliminin sadece savaşlara değil aynı zaman da ticareti nasıl etkilediği ortaya koyar.
Braudel buranın stratejik önemi elbette
çok yüksek olduğunu ama Linguetta burnunun hemen ilerisinde bulunan Korfu kadar
olmadığını söyler. Korfu’nun gerçek bir karakol görevi üstlenmiş ( uzun yıllar
İtalyanlar burayı gerçekten de Osmanlı’ya karşı bu görevle elinde tutmuş) bir
yer olduğu dağlarla çevrili, kale içinde kale olan bu yerin her ne kadar da
güvenilir gibi gelse de İtalyanlar, altın yaldızlı kadırgalarına daha çok
güvendiğini varsayar.
Metinden anlaşılacağı üzere Braudel
sadece buranın öneminin birçok noktaya değindiğini ve uzun yıllar burası için
mücadeleler verildiğini söyler. Çıkarılması gereken şeyin ise buranın
diğerlerinden farklı olarak etkisinin yüksek olduğudur.
Venedik’in burayı sahiplenmeyi
istemişlerse de bunda pek muvaffak olamamış olduğu çünkü yeri geldiğinde
Türkler Avlonya’da yer ettiği, Avusturyalıların ise Trieste körfezinde.
Tabi burada değinilmesi gereken şey
Türk korsan akımları olacaktır. (Braudel bunu ısrarla söyler.) Çünkü Türk
korsanlar ileride Trieste körfezine gerçekten çok başarılı akınlar yapmış ve
güçlü bir deniz gücü olmayan Osmanlı tarafından deniz gücü durumuna gelmiştir
ki tarihte çok güçlü bir örneği vardır. (Barbaros Hayrettin)
Yazarın;
Yazarın;
Öte
yandan öncede denildiği gibi Trieste körfezi Avusturyalı arşidüklerle
Venedik’in mücadele alanı olmuş ticari konusunda çok başarılı olan Venedik
ayrıcalıklarında korumayı bilmiştir.
Asıl
nokta ise Adriyatik’i o bölgenin insanlarının kaderi olmaya devam etmesidir
aynı şekilde Tiren ve İyon denizleri gibi. Bu üç deniz, çizmenin kaderi olmaya
devam edecektir. Kitaptan bu açıkça çıkarılabilir.
Sicilya
Coğrafyasından dolayı dar denizler hep hayat dolu olmuştu. Sicilya’da bunlarda biri sayabiliriz. İspanya’ya kadar uzayan bu sahil şeridinde olan Sicilya önemli bir ticaret güzergâhı olmuştur ve bu açıkça çıkarılabilir alternatif yollar dizisi. Braudel’in önemi ısrarla belirttiği şey ise buranın yaşam dolu oluşu ve bu doluluğun ticarete etkisidir.
Bu söyleme gösterilebilecek en güzel örnek Hıristiyan
ve Müslüman tüccarların kullandığı güzergâhlardır. Hıristiyanlar tüccarlar
Sicilya’yı daha etkin bir şekilde geçerken Müslüman tüccarlar daha az
kullanmayı seçmişlerdir. Bunun sebebi her geçişte vergi niteliğinde para
vermeleridir.
Diğer
taraftan Sicilya’da ciddi göç olayları yaşanmıştır. Uzun yıllar boyunca karşı
tarafa geçmek isteyen insanlar, hep büyük zorluklarla karşı karşıya gelmiştir.
Sert akıntılar her zaman bu işe kalkışan insanların bir numaralı sorunu
olmuştu. Yazarın ısrarla belirttiği gibi coğrafya faktörü gerçekten de hayati
önem taşır.
Akdeniz
orta çağdan itibaren ikiye bölünmüş gibiydi (orta çağdan itibaren bu durum
oluşuyor ve Braudel anlatımından çıkarılabileceği gibi bunda yine sadece siyasi
sınır değil iklimlerinde oluşturduğu sınırların var olduğunu da gösteriyor) doğu ve batı. Bu iki bölge her ne kadar
birbirinden ayrı kapalı ve tetikte gibi gözükse de aslında her ikisi de
birbiriyle ilişkide olduğunu ve ticarete devam ediyordu. Braudel’in yansıtmak
istediği konu aslında burada e kadar uzak kültürler olursa olsun ama yine
coğrafyanın tartışılmaz etkisiyle birbirlerine o kadar yakın olduklarıydı.
Braudel tarafından ısrarla belirtilen bu denge 16. yüzyıla kadar devam ediyordu.
Bu
dengeyi bozmak için 16. yüzyıl da İspanyollar batının efendileri olmaya
çalışmış ve başarılı olmuştu. Hemen doğuya karşı Andrea Doria komutasında bir
harekete girişen İspanyollar Tunus’u almışlardı. Cezayir’i ise ucu ucuna
kaybetmişlerdi.
Doğu tarafında kalan Girit denizi, iyon
Osmanlı hâkimiyetindeydi. Doğunun efendileri olan Türkler ki bu hâkimiyet
2.Mehmet’in fetihleriyle kesinleşmişti bu sorumluluk Türklere Büyük bir görev
yüklemişti Türkler Uzun süre deniz gücü oluşturmaya çalışmıştı. Uzun süre
Osmanlının başta gelen sorunları haline gelmişti.
Bu
iki büyük bölge sınırları tabi ki savaşlarla belirleniyordu. Bu savaşlar tarih
sıralamasına göre; Trablus, Cerbe, Tunus, Bizerte, Malta, İnebahtı, Modon,
Koron, Preveze’dir
Yazar
coğrafyanın savaşlara etkisinin ne derece olduğunu burada bu savaş dizini ile
vermekte ki bu savaşların çoğu coğrafya yüzünden kazanılıyor ya da kaybediliyor
Siyasetin dışında
Birbirine düşman olan bu iki bölge yani iki Akdeniz sadece sınır ve isim olarak değil fiziki, ekonomik ve kültürde de çok büyük farklılıklar var olduğuydu.
Bunlardan
birinin de İtalyanlar ve İspanyollar tarafından uzun yıllar anlaşılmayan Türk
gemilerinin hızı, doğunun sakin denizi ile alakalıydı ki Türklerin manevra
konusunda hızı birçok belgede bulunabilir. Dönemin zengin kaynaklarına
bakılırsa detaylı inceme yapılabileceğini söylemişti, Braudel. Her zaman
unutulan coğrafya faktörü burada Braudel’in anlatımıyla bir kez daha altı
çizilmiştir.
Ekonomik
taraftan özellikle 16 yy. da büyük olayla yaşanmış ucuz gümüşün gelmesiyle
dengeler alt-üst olmuş ve değişmişti. 13 yy. dan itibaren oluşan doğunun üstünlükleri birer
birer kaybolmuştu.
Yazarın
da değindiği gibi uzun yıllar boyunca doğu hep bundan payını alma güdüsü içinde
kendisini bulmuş ama ithal etmekten öteye geçememiştir ki yazar bu olayın yaşanmasının
sadece ekonomik olarak değil kültürel dengeleri de değiştirdiğine işaret eder.
Bu
olaylar zorunlu bir birlikteliği doğurmuş ve e geliştirmişti. Doğu ithal eden
Batı ise ihraç eden görevlerine bürünmüştü. Metinden de anlaşılacağı üzere uzun
süreden beri gelen ekonomik ve kültürel sorunlar her zaman bu iki bölgenin var
olduğu içten içe insanlığa söylüyordu.
Bölüm ve Yazar Hakkında
Görüş
Braudel Adriyatik ve diğer bölgeleri anlatırken her zaman coğrafya faktörünün etkisi göstermişti. Buradan Çıkarılması gereken şeyin ise coğrafya denilen faktörü ne kadar önemli olduğuydu. O faktör savaşlara, ticarete, insan yaşamlarına kadar her şeyde etkisini söz ettirmişti.
Yalnız
insanlık tarih yazımımdan itibaren bu faktörü atlamış sadece önemli insanlar ve
sonuçlara odaklanmıştı. Bu da birçok olayın anlaşılmasını zor kılıyordu ki
insanlık uzun süre bunu anlamamıştı
Adriyatik
gerçekten de tarihte uzun süreden beri gelen olaylar silsilesinde her zaman yer
sahibi olmuş önemli bir denizdi. O çizmenin kaderi, ticaretin göbeği, herkesin
muazzam derece önem verdiği bir denizdi.
Genel
olarak ‘’Akdeniz’’ kitabına bakıldığında sadece Adriyatik ve Sicilya değil
bütün Akdeniz coğrafyasının etkisi bölgenin insanları profilini, yaşam standartlarını
nasıl devam ettirdikleri konusunda tartışılmaz derece de büyük önem arz eder.
Değinilmesi
gereken başka konu ise Braudel’in kaynakları kullanımıdır. Bu konuda Braudel
üslubunda olduğu gibi yine çok çeşitli bir yol izlemiş sadece tarihi belgelere
değil haritalara ve en başından değindiği gibi coğrafya ya, bu faktörün eski
yıllar da nasıl algılandığına, ne yapıldığına önem vermiştir.

